15 Haziran 2011 Çarşamba

sona başlamak


uçurumdan düşmekle eşdeğerdir aslında uçmak,
hiç bir asilik ve asillik karşı duramıyor yerçekiminin mutlaklığına, inkarı yok bunun...
artık düşmekten korkmuyorum biliyormusun,
avcılardan korkmuyorum,
alıcı kuşlardan
ve biliyorum ki
biliyorum ki sona başlanılırmış aslında her başlangıçta,
hiç bir şey o ilk heyecanda kalmıyormuş,
ama öğrendim
geçte olsa öğrendim "öğrenmenin yaşı yok" şiarından...
sen kalktın,
ben kalktım,
en ürkek halimizle ve sanıyoruzki güneşe uçuyoruz, uçarız belkide mumdan kanatlarımıza bakmadan, mavi tutsaklıklara, bir daha tutsak olup bir daha firar etmek için...
oysa ne güzel bir su başı bulmuştuk,
ne güzeldi,
ne güzeldin,
ne güzeldik...

27 Mayıs 2011 Cuma

küsme


bıçaklar ki bursa işi,
söğüt yaprağı,
ha bire dem tutar kanamalardan...
bir acı koyulaşır,
zaman pıhtılaşır durduğu yerde,
önlenemez can kaybım yinede
kırk düğüm atılmış olsa da damarlarıma efsunlarda
sustuğun yerden akıp giderim...
hadi bırak küslüğü,
bir ses ver,
bir sen ver
bir beni al
karıştır kendine
yeniden...

20 Şubat 2011 Pazar

mavi saçlı şiirlerimin annesi


ne zaman
nefes alsam
sen olursun mevzu...
rüzgar esende,
gece olanda,
ve gün ışıdığında,
yelkovan her saniyenin üzerinden geçince mesela...
ne alaka şimdi ayvalık tostunu ısıran çocukta seni hatırlamak,
at nallarının arnavut kaldırımlarda çıkardığı seste,
bir rum evinin penceresindeki ortanca ile ne alakan var senin,
ya da ikinci mevki kompartmanlarda sigaraya ses etmemelerinde?
mesela biz seninle hiç uçurtma da uçurmadık,
rüzgarla sevişen ipler zorlamadı hiç,
kırmızı dutlarda kızaran ellerimi geç,
böğürtlenleride yok say,
parmaklarımdaki bu kızıl sancı ile ne alakan?
şarap içmedik mesela seninle,
ama sen saklıydın dün gece
ev yapımı bir şarabın içinde,
çıkıp oradan bir keman sesine girdin,
oradan tül olup sallandın açık pencerede
ve ben uzanıp pencereyi kapattım,
üşümeyesin diye
malum,
mevsim kış
ve sen öksürüyorsun bu ara,
demiştim sana
hava soğuk,
"sıkıca sar boynunu"
bak,
üşümüş, kırmızı serçe ayaklarındasın bu anda...
dün,
nereden geldiyse durduk yerde horoz şekerleri geldi aklıma
leblebi tozu,
baston çikulata,
sarı saman kağıttan matematik defterleri,
siyah önlüğünün içinde küt saçlı bir kız,
ve alican değildi o çöpten çocuğun ismi
cin ali derdik,
yani
dün
ne alakan vardı kibritçi kız ile senin?
...
sancım var bu anda
ve
öksürüklere boğuluyorum,
göğsüm fena batıyor...
sen koyuyorum ağrımın adını
...
sen
her anımda
ve
her zaman
mavi saçlı şiirlerimin annesi;
ömrümün kadını...

15 Şubat 2011 Salı

çocukları barıştır rüzgarlarla

ay ışığına çeksem ellerimi gözlerinden
sonra oturup yıldızları saysak
ağzın
ağzımda

bir gül olsaydım bu gün,
kapının önüne konulsaydım,
koklasaydın beni,
gülümseseydin,
gamze olup batsaydım sağ yanağına...
ahh benim şehla hüznüm,
bela hüznüm,
ela hüznüm,
gözlerinde batan güneş,
bulutların haseti
ve
dinmez hasreti ay ışığının...
terkediyor beni tanrın
yırtıyorum ne kadar kutsal kitabı varsa
asi oluyorum yeniden
bir daha
bir daha
bir daha
şiirlerimi doldurup koynuma
cehennemine koşuyorum...
bir gül olsaydım bu gün
kim vurgun olur benim kadar senin ellerine
ve
söylermisin
kimin boynu ince bir gül dalıdır senin ellerinde?
sana gelme isteğim var,
uçurtmaların kuyruklarına asılmak istiyorum
ama tüm çocuklar rüzgara küsmüş!
hani şöyle gelsem sana
yumsam gözlerini,
elinden tutup götürsem
ellerimi
ay ışığına çeksem gözlerinden
sonra oturup yıldızları saysak
ağzın
ağzımda...
...
koşsam diyorum sana
koşsam
koşsam
anlatsana bana
tahta bacaklı çocuklar
nasıl aşar dağları?
...
bir gül olsaydım kapında
gülseydin,
çocuklar barışsaydı rüzgarla
asılsaydım en mavi uçurtmanın kuyruğuna
bu gün
bu anda...
hadi
gül,
çocukları barıştır rüzgarlarla
ve
kopart at!
takılacağım ne kadar tel varsa
senle aramda...

2 Şubat 2011 Çarşamba

kavgayla yüzleşme

bu gün kavgamla konuştum
yüzleştim kendimle uzun uzun


evet hasan abi,
bu gün seninle konuştuk uzun zamandan sonra
sesinden anlamıştım bir şeyler... güzel bir şeyler olduğunu
ama
bir kırıklık vardı hasan abi
sesin cam gibiydi
ve
bir çocuk taş atmıştı sanki
sanki o çocuk bendim hasan abi,
inkar etme,
belliydi...
unuttum sanma hasan abi
seni asla unutmam
sen benim
kardeşim,
çocuğum,
anam,
babam...
unutmam hasan abi
unutmam...
bilirsin hasan abi
ben biraz uçarı
biraz akılsız,
hercai...
kaç pusuya düşmek üzreyken
sen
elimden tutup beni.....
sana hep inandım hasan abi...
ben halen senin çocuğunum,
değişmedim
yandım hasan abi
yandım,
piştim,
çiğ kalmadım
ama değişmedim...
sesim halen yankılanır dağlarda
halen bir şahan kanadıdır gölgem
sarp kayalıklarda ,
uçurum boylarında seyiren bir küheylanım halen,
halen kıyısında beklediğin sularda balıklarla yarış ederim,
ıslığım martı sesidir...
yağmurum ben,
şimşek,
yıldırım
ve
bir gök kuşağı
ve
en çokta yarınıyım karanlık gecelerin
aydınlık
ve
sıcak...
uzun zaman geçti değil mi?
sen ne sandın?
bana sen öğrettin dik durmayı,
eğilmemeyi,
bükülmemeyi
ve dahi
vurulup ama ölmemeyi sen öğrettin hasan abi
ki öğrencinsem ben senin
inanıyorsan adıma,
andıma,
ahdıma inanıyorsan hasan abi
hiç bir gölge düşürmeyeceğim o ak alnına
inanki...
ama
ben yalnız kaldığımda
savunmasız,
ap açıkta bir av gibi
tüm gezlerin, gözlerin, arpacıkların hedefiyken
hayatı seke seke yürüyen bu aptal kalbim nişangahken hasan abi,
yani
vurulduğumda
yaralandığımda,
topal kaldığımda,
kaçamayıp yakalandığımda
sen yoktun hasan abi
gitmiştin
akıp giden kanım gibi,
kan kaybımdın hasan abi...
haşa!
ihanet değildi bu terkediş
yanlış anlama
ama
bana kavgayı öğreten sen,
birden kaybolman
bilemiyorum
ama sana küsmediğimi bil hasan abi,
kırılmak dersen,
kırılan bir dal sesi duydum
hafiften
ama tuttum
hayatı,
kavgayı,
sevdayı tuttum abi
kırılmaları unuttum...
...
bu gün
bir mum alevi gibiydi sesin
ve
üşümüştü benim militan yüreğim
ısından değil hasan abi
ışığından,
o ışıklı yolundan hasan abi
ısındım...
bir çocuk,
daha dünki
o küçük kız
kavgayı kazanmıştı
benim bebek sevgilim...
...
sesinden anlamıştım bir şeyler... güzel bir şeyler olduğunu...
...
ey benim koca çınarım
kovuğunu boş tut hep
ne zaman siyah yağsa yağmur,
ne zaman ıslanacak olsam
kaçıp kovuğuna sığınacağım...
...
ben değişmedim hasan abi,
halen bir şahan kanadıdır gölgem
sarp kayalıklarda,
halen sesim yankılanır dağlarda,
uçurum boylarında seyiren küheylanım halen...
değişmedim,
değişmeyeceğim...
...
sen davamsın,
inancım,
kavgam
ve
en onulmaz sevdamsın,
yoksul çocukların üşüyen parmaklarındaki kaarıncalanma
ve
aç karınlarındaki sancısın
düşlerim yarına dair
sen
devrim umudumsun...
...
bu gün kavgamla konuştum,
yüzleştim kendimle uzun uzun...

28 Ocak 2011 Cuma

sevdan memleketim

ve
sen
hasretim,
dumanında tütünümün,
çayın deminde,
nefesimde her daim
yani
sevdiğim
ben
seni
memleket gibi sevdim...

...
benim memleketimde
tüm çocuklar hazanda doğardı,
bulut gözlüydü hepsi
ve
sağanak bakarlardı gözlerine adamın,
dokunsan ....
ağladılarmı
yaprak yaprak dökülürdü ağaçlar
sarı bir hüzün; anadan üryan...
gök kuşağı vardı var olmasına ya
sen gülmeden çıkmazdı güneş,
senin ise ağlamak yazılmıştı alnına...
ve
benim memeleketimde doğan çocukların
hasret işlenir sol yanına mintanlarının
yine de sana çıkar tüm yolları
varsın ayrılık olsun her sokak başı...
ve
benim memleketimde doğan çocuklar
kavga eder gibi yaşarlar aşkı...
...
benim memleketim senin sevdandır
kaf dağının ardında...

17 Ocak 2011 Pazartesi

seni bulmuşam sonradan

"bilmezler nasıl aradık birbirimizi,
bilmezler nasıl sevdik,
iki yitik hasret,
iki parça can..."
a.arif

...
aslında bitmiş değildir hiç bir şey,
aslında sıcacık bir somundur gün
ben yaşamaya bir o kadar aç...
...
kayıp bir zamanı aramak gibidir aramak seni
/ah yüreğimin atlantisi;
kayıp kıtası yüreğimin,
coğrafyamın iz bırakmadan yiteni
ahhh!/
"bir daha hangi ana doğurur bizi" demişti şair
söylermisin,
bir daha hangi ana?
sen ne zaman yitmiştinde ben seni buldum,
nasılda habersiz çekip gitmiştin...
kaç iklim değiştim biliyormusun,
kaç coğrafyada lime lime bıraktım yüreğimi?
tam izini bulurken,
tam sarılacakken,
sen değildin hiç bir yüz!
ellerimde öksüz bir sancı...
uzun boylu susardım sonra,
gidenlerin asla dönmeyeceğine olan inancımla,
küserdim...
arayışları öldürürdüm;
ayaklarına pranga vurup!
uzun boylu susardım,
toprakları çatlardı bahçelerimin,
tüm bulutlar ketum,
bir damla sır vermezdi / sana dair
solmaya dururdu yeşillerim
sürgünlerim açmadan daha...
sürgünüm
kimbilir
şimdi nerde?
düşerdim yollara yine,
ben; tüm durakların ahbabı
tüm kalabalıklar tanıdık,
bir o kadar yabancı
ve
hepsi hiç bir şey bilmezdi,
ne bir resmin vardı elimde,
ne adın,
kayıp adreslerin meçhulüydün
ve
ben
seni arıyordum...
bir gece yarısıydı ömrümüzün,
usandım!
zulamda sakladığım son kuytuya girip,
son mermiyi sürdüm namlusuna tabancamın,
şakağına dayadım yüreğimin,
vurup kendimi,
cesedimi köpeklere atacaktım,
o kadar ümitsizken yani,
sıcak bir selam oldu adın...
bir çay yaptım kendime,
bir sigara yaktım...
dem'inde,
dumanında gelip kuruldun...
mavi bir geceydi,
bekleyişleri yaktık,
arayışları,
bulamayışları yaktık,
külünü savurduk rüzgarda...
tabancamı denize attım,
kuytumu bağlayıp boynuna...
...
geldin,
baksana kahverengi penceremden dışarı
baksana nasılda doğmuş güneş,
baksana nasılda yemyeşile kesmiş güz,
ve
tüm kuşlar artık bahara inanıyor,
sende inan
ve
söyle,
bir daha hangi ana doğurur bizi,
bir daha nasıl böyle severiz birbirimizi?
...
şimdi,
acıyı bal eyleme zamanıdır
ve
biraz sabır
biraz,
ben seni aradağımdan çok daha az...
...
kırlanqıç

12 Ocak 2011 Çarşamba

unutma

"adını bile koyamadığın bir boğunç dolmakta şimdi yüreğine
ve
usulca ağmaktadır gözlerinin peteğine ağulu bir hüzün"
a.telli

o
korkak gecelerde
vurulurdu;
kana batardı çığlıklarımız,
martılar ıslanırdı
kırmızı kırmızı,
biz uslanmazdık...
bir dün ölüsü kalırdı geride;
fersude...
ay ışığı yorgun,
biz yaralı...
avuçlarımızı doldurup denizle
yaralarımızı dağlardık,
umut edip bir başka güne,
giderdik...
aslında hiç bir "yolcu yolunda gerek" değildi ya!
işte,
yinede...
...
sen bu nefeste kim bilir neredesin,
bu göz kırpış süremde,
bu an'ımda
neden yanımda değilsin?
...
gece soluk soluğa
ter içindeyim;
ıslağım,
üşüyorum...
gel,
kibritini çak,
tutuştur cesaretimi
kibirimi yak,
sana inanmışlığımı kurut,
...
unutma!
...
kırlanqıç

7 Ocak 2011 Cuma

sadece parmaklarım kırıldı

hiç,
sadece parmaklarım kırıldı...

küsme ne olur
zifir kokan harflerle yazamıyorum sana,
sarhoş kelimelerle...
hem
sana küs değilim ben
sadece,
hani der ya şarkı
"biri, hiç yoktan vurdu kafeste kuşumuzu"
dilini kesti parmaklarımın...
...
haketti!
parmaklarım canım,
parmaklarım ihbar etti yüreğimi
şaşkın harflerle,
ama kendi kırıldı...
yok
yok
sana küs değilim ben,
üzerine alınma ne olur
sadece umut sarıyorum kırıklarıma
dili çözülür yine...
sen yinede pencereni aralık tut,
bir bakmışsın
bir gece
binmişim ayışığının sırtına yine...
...
sen
yinede
umut
umut
umut
...
unutma
...
kırlanqıç

4 Ocak 2011 Salı

yorgun aşklar zamanı

"öyle yıkma kendini öyle mahsun, öyle garip"
a.arif

biz
hiç bir şey yapmadık!
hiç bir şey!
gülün yaprağına dokunduk sadece,
yaprağın çiğine
susamış parmak uçlarımızla,
sabah güneşleri o kadar yavandı ki...
gül yandı yaprakta,
yaprak yandı parmakta
ve
yürekte aşk...
...
resimler çizdik bulutlara,
şarkılar söyledik,
şiirler okuduk,
bildiğimiz ve bilmediğimiz dillerde
/bir latin halk müziğinde notalarını öptüğümü hatırladım bu an,
buğday türküsünde neruda'nın dizelerini
dudaklarında,
frida'yı öptüğümü parmaklarında/
hepsi bir o kadar biz
bir o kadar bizdi ki;
efsane olurken aşklar
ellerin ellerimdeydi...
ne mecnun mecnun'du
ne leyla leyla...
mem-û zin'i yazarken ehmedé xané
yaşayan bizdik,
nazım'ın tahir ile zühre'si dünki çocuk!
aşk bir o kadar bizdi ki...
ama
biz yabancıydık herkese
aykırıydı güldüğümüz
sevincimiz aykırıydı
karanlık suratlara...
ve
ikimiz bir uçurtma olup durduk
rüzgara karşı...
...
hiç
bir
şey
yapmadık biz!
tut elimi şimdi benim,
alıp çiğ damlalarımızı,
şarkılarımızı,
şiirlerimizi...
kesip ipini uçurtmamızın
gidelim,
yasla başını omzuma...
düşünsene bir, biz ne depremler atlattık, kaç yangından çıktık, kaç pusudan,kaç kuşatmayı yarıp geçtik?
okyanuslar geçtik biz
dalgalı,
derin,
karanlık...
şimdi bir derede cılız bir rüzgar
bizi batıracak öylemi?
"yoruldum" deme bana
ya da "sen git kendini kurtar" deme sakın!
bir yoldayız biz
ve
yoldaşız
hiç bir yargıya teslim etmeyeceğim seni,
hiç bir vicdana sığındırmayacağım,
hiç bir göze "af" diye bakma!
hiç
bir
şey
yapmadık biz
sevmekten başka!
...
a&m