6 Şubat 2012 Pazartesi

kadınım


-
kadınım,
o sancılı günlerden geliyorum,
hani beni ilk doğurduğun...
bilmem halen sancı kokar mı korkak bakışın,
uzun zaman oldu senden ayrı oluşum, ayrı kalışım
bilmiyorumlara yazılmış aklım...
yanmayı öğrendim burada gri ve siyahın en koyu tonlarında, en soğuğunda,
bense sarı iklimin çocuğuyum
sarı, sıcak güneşler yakışır beni yakmaya!
küflü gecelerden bıktım,
küflü günlerden!
bir birinin sureti zamanları yaşıyorum,
virgülüne kadar aynı,
zamansa burada duvara asılı,
bilmem kim idam etmişse artık,
karşımda durur çürümüş cesedi,
yüzüne tükürüyorum her an!
bilmezsin geceyi ızgaralar arkasından seyretmek nasılda ağır ve ben zayıflamışım zayıflayabildiğimce,
artık kaldıramıyorum!
o martıda olmazsa!
her sabah gelir biliyormusun,
sektirmez bir an bile
ve ben korkuyorum ölecek diye
her sabah öncesi ya gelmezse korkusu bir tuhaf sancı olup doluyor içime
geliyor
her sabah
ama
her sabah
mutluluk işte
diyorum ki içimden
bu martı
o sarsak martı
hani gelip çığlıklarımıza tüneyen
bana deniz kokusu getiriyor her sabah
senden bana
ve
iz vuruyor sana gelen yollara,
bir sabah düşüp ardına
denizler boyu
sana...
yağmurun sesini duyuyordum bazen,
kendini görmedim hanidir
bana küsmüş sandıydım,
bu sabah geldi,
sağolsun,
martı elinden tutup getirdi
ellerimi uzatsam, ıslatsam
sürgün verir mi,
güneşim olmasada,
bitermisin ellerimde?
özledim!
ruhum firar ediyor bedenimden
gece boylarınca
nerede adımız, adımımız, kokumuz varsa orada sabahlıyor
yorgun, yaralı dönüyor
lime lime etlerini bırakıp tel örgülerde,
senin adınla sarıyorum yaralarını,
şiirlerini içiriyorum,
umutla açıyor gözlerini sabaha
bir başka firara besleniyor
ve
bu sefer kadınım
takıp bedenimi de peşine
hiç dönmemek üzere...
sen
denizleri mavi tut,
göğü mavi,
güneşi en kızıl haliyle
sana
boncuk boncuk terden kırlangıçlar ördüm
avuçlarını açık tut,
pencereni de
o
sancılı günlerden geliyorum kadınım
hani
beni
ilk doğurduğun,
ellerini hazır tut ellerime...
...
a&m/simurg/kırlangıç

21 Ocak 2012 Cumartesi


öpüyorum önce
sonra yağmura bırakıyorum adını
say ki adın bir japon feneridir
bir çocuğun suya bıraktığı,
karanlığı turuncuya boyamak için...
rüyaya vuruyorum kendimi
mavi mavi kanıyor gece
kınsız bir bıçak gibi çırılçıplak ve arsızım
bir daha vuruyorum
bir daha
sen olup akıyor içime hece hece...
saçlarını özlediğimi anlıyorum
elimi uzatıp altın başaklı tarlaları okşuyorum
kehribar rengine boyanıyor ellerim
çatlamış dudaklarıma sürüyorum
nasılda susamışım
nasıl!
eflatun yelkenli gemiler geçiyor gecemden
hepsinin pruvasında sen
/sahi,
biz kaç buzulu sulara gömüpde geldik buralara?/
o
ufacık iskele benmişim meğer
kollarımı açıyorum açabildiğimce
yunusların yaralarını öpüyor dudaklarım
mora kesiyor
sen
bana geliyorsun...
-
gece dolu dizgin koşuyor
deli taylar gibi
nefes nefese kalıyor bedenim yokluğunda
tuzaklar kuruyorum sabahına
sabahlarına
çiçeklerden...
-
bekle
bir gece ayışığıyla birlikte süzülüp
pencerenden içeri
ılık bir şarkı gibi...
-
susamışım
su gibi bekle...
-
simurg/kırlaangıç/