30 Kasım 2010 Salı

gece

bir anda kopuyor fırtına,
deniz bir anda kuduruyor,
bir anda büyüyor
sandalların gözleri korkudan...


dün gece
sarhoş bir karanlıktı
körkütüktü
sağa sola çarpıyordu,
bir şeyleri kırıyordu içinde
kanatıyordu,
kanıyordun,
kanıyordum...
ellerim
bir ölü eli kadar soğuk
ve
tarih öncesi kadar uzaktı;
uzak ve soğuk
yaramı/zı saramıyordum...
...
kaçtım
...
dağa vurdum kendimi
ya dağı vuracaktım
ya beni!
...
korktum!
...
pişman bir eşkiyaydım inip dağdan
sığındığımda sesine
ve
sesin
kadife bir gül yaprağı...
...
ellerimle barıştım sonra
öptüm sana dokunan her yerini,
kendimi kucakladım...
gül/dü ellerim sesinde
ve
açıldı,
çiğ düştü gözlerimden içine...
...
sonra
ateş böcekleri
kıyamet gibi,
şarkılar söyleyerek
senin sesinde...
...
şimdi
kapat perdelerini,
ışıklarını söndür
ben geliyorum
avuçlarımda ateş böcekleri...
...
serp odaya
yıldıza kessin her yan
yıldızlar ateş alsın
ve
aşk
yeniden
yeniden
yansın...
...
a&m

1 yorum:

  1. "Avuçlarında ateş böcekleri"
    uçsa dağlardan, ovalara inse...
    kırmızılansa her yer...
    karalara inat...
    ve ateş çıksa sözlerden, gözlerden;
    yıldızlara varsa, yansa dünya...

    YanıtlaSil