15 Kasım 2010 Pazartesi

iyiki doğdun...

"eski bir rum kasabasıydı
seninse adın
henüz
annenin kasıklarındaki sancıydı
...
iyiki doğuyordun..."


bir kadının karnını o minik ellerinle tırmaladığında, o onulmaz sancıları yarattığında telaşlı bir adam düşlüyorum...
kadın bir kırmızı uçlu gelincik sigarası daha yakıyor, sen bir daha zorluyorsun, sigaranın kökünü ısırıp kopartıyor, karton bir kutu elinin içinde eziliyor...
telaşlı bir adam düşlüyorum; ne yapacağını bilmeyen...
bir anneanne telkinler veriyor,
kadın sigara paketini eziyor,
adam telaşı
kadın dayanamıyor,
yelkovan akrebi tam on ikide kıstırmış,
kadın bağırıyor; elini sokup kendini deşesi var,
bir anneanne telkin veriyor
havada bir yarım ay
aralayıp sisleri
kadının çığlıklarına bakıyor...
...
ey salkımın son tanesi
/ne zormuşsun sen/
bağlar bozulmuştu oysa,
herkes eve çekilmişti
ovalarda kimsesiz bir sükut
ve
rüzgar yaprakları katıp önüne,
o bildik türküsünü...
sen
bir birine katıp tüm notaları
bir gecenin tam ikiye bölündüğü yerde
çığlık çığlık...
sus-pus olmuş tüm saatler
kadının nefesi kesilmiş
adamın nefesi kesilmiş
gecenin nefesi...
sen
bir bebek sesinde
devrederken bir günü
öteki güne
sarı bir kasımpatı açtı
en ortalık yerinde
on birinci ayın,
avuçlarında kendi dünyan
sım sıkı...
ve
erguvan ağaçlarının en mor anıdır,
kırmızıya vurmuş kendini sarmaşlıklar,
tüm yapraklar sarı bir sevdaya kavruk
ince bir hüzün saklı içinde;
/öyle bir çizmişki ressam
benden başka hiç kimselerin göremediği.../
yani mevsim son deminde
son durakta
son yolcu
salkımın son tanesi
son emaneti kadının,
son sancısı
adamın son mutluluğu,
son gülüşü belkide...
kırmızı uçlu gelincik sigarası içerdi kadın,
adam kadının sigarasından yakmak istedi
saat tam on ikiydi
ve
en güzel ayıydı son mevsimin
yarısının
tam yarısıydı
bir çocuk
el atıp kendi göbek bağını kopartıyordu...
...
sıfır rakımlı o şehirde
el ayak çekilmişti,
sönüyordu tüm lambalar bir rahatlık içinde,
şehir uykuya dalıyordu
ama
sen
daha yeni uyanıyordun...
ben
şehrin tabelasına
bir nüfus daha ekliyordum
ve
kimseler görmeden
sesine kelebekler konduruyordum;
ağzından öpüyordum...
...
hoş geldin...
.
.
.
eski bir rum kasabasıydı,
geceydi
deniz yorgundu
sen gülüyordun
martılar konuyordu sesine...
uyuyordun,
bir yarım ay öpüyordu uykundan
gülüyordun...
...
ellerimi değiştim ellerinle
uyuyordun,
görmedin...
benim elimle tutarmısın kendini,
saçını okşarmısın,
ve
korktuğunda
sararmısın korkunu?
eski bir rum kasabasıydı,
geceydi,
uyuyordun,
ellerimi değiştim ellerinle...
...
başını omzuma yaslamıştın,
karşıda bir çift ağaç;
bir aynaya bakar gibiydik
sonra gözlerimize baktık,
mas mavi bir sonsuza doğru...
aktık;
bem beyaz...
...
eski bir rum kasabasıydı
ve
akşamlar erken olurdu
adı ayrılık konurdu...
...
eski bir rum kasabasıydı
seninse adın
henüz
annenin kasıklarındaki sancıydı
...
iyiki doğuyordun...
...
a&m

2 yorum:

  1. eski bir rum kasabasıydı
    senin adın
    annenin kasıklarıındaki sancıydı
    ...
    iyiki doğuyordun...

    YanıtlaSil