30 Ekim 2010 Cumartesi

26.10 şiiri


...
Sen bana /yalnızca
Ve sadece
Kahpe sensizliği sor
Rezil beklemeyi , özlemeyi sor.
Tanrı şahidimdir
Kurda kuşa
Dağa taşa bile anlatabilirim.
Demem o ki uzaktaki yakınım:
Vuslatlara yabancıyım,
Ama,
Seni özlemenin kitabını yazabilirim.
Kamuran Esen
...
ne zaman
elinden ayrılsa elim
efsunlu sular içirilir
bir çekirge hissederim kendimi
peşime düşer kırlangıç,
kendime düşman olurum...
iplere kırk düğümler bağlanır
kırk bin kere
boğazıma dolanır
kendi iskemlemi tekmelerim...
kara kara kilitlerle kilitlenir kapılarım
arkasında
elleri yüzünde
çaresiz bir ben
kör kuylardır gözlerim
anahtarlar atılır...
...
hiç bir içkinin
bu ateşi
söndüremeyeceği demdir
kendimi atarım üstüne,
kendi ateşimi
kendim harlarım
kor kor olur
yanar ha yanar,
daha demin gittiğini tütsülerim...
...
sana
"hoşça kal"
diyen dilime
bıçak olur dişlerim,
deşerim ciğerlerini
...
elim,
havada
serseri bir mayındır
dokundursam cebimi
param parça olurum
koynumada sokamam
kıyamam kokuna
öyle
havada
bir yaprak gibi
sallana
sallana...
...
en usta mimarın
statiğine inat
hiç bir depremde sarsılmayacak denli
çakılı kalır ayaklarım
kök salarım,
kıpırdamam / bıraktığın yerde-n/
bir budha heykeli
adarım sana...
...
gözlerim mi?
biliyorsun,
sorma!
ama
gözlüklerimi öldürürüm,
tanık kalsın istemem
ağladığımın ardında
...
ne zaman
elinden ayrılsa elim
bir sardunya düşer
soğuk bir yangının
orta yerine...
...
bende,
bende "seni özlemenin kitabını yazabilirim"
...
a&m

29 Ekim 2010 Cuma

hava parçalı şiirli


...
bir tuhafım
hiç bir şey yapasım yok,
oysa deli gibi koşmak istiyorum ve hanidir özlemini çektiğim serin bir hava var
ama
ben küsüm,
neye küsüm,
neden küstüm,
kime küstüm bilmiyorum...
kendimi vurdum koltuğumun altına,
kırış kırış oldum,
sıkıyorum kendimi iyice
sıksam kırılırmı kemikleri benim
kırılsam düzelirmi her şey
bilmiyorum...
paslı bir çivi gibi batmışım kendime
tetanos korkusu var içimde
kangren olurmu yüreğim,
kesip atarlarmı,
dayanağım olurmusun,
destek olurmusun benim tökezlemelerime,
düşmemem için tutarmısın beni
her dilim sürçtüğünde?
...
bu gün güneş intihar etmiş
asıp bulutların arkasına kendisini
soğuk bir iple
akşamda ay ışığı kendisini sele atıp kaybolmuştu
yıldızlar onu aramaya çıkmıştı yağmur boylarında
elleri koynunda bir yalnızlıkla başbaşa kalmıştım
kala kala!
...
çakıl taşlarım ne kadar deniz kabuğum varsa hepsini yemiş
dağa kaçmışlar sonradan
dizilip üst üste
uçuruma kesmişler diplerini
geçsem üstlerinden atacaklar beni
altlarından geçsem üstüme düşecekler
belki kurtulurum
belki kıyamazlar bana
ama gölgemi ezerler / öldürürler
hiç sevmedi onlar gölgemi
alışamadılar bir türlü
oysa gölge /m benim
binlerce yıldır benimle o
düşünsene bir
nasıl olur gölgesiz adam
gövdesiz bir yaprak gibi
söylüyorum
ama
dinlemiyorlar
gölgem benim köklerim
keserseniz ölürüm
korkuyorum...
...
hiç bir şehir benim olmadı
her şehirde yarım kaldım
benim diyemedim hiç birine
adını
şehir adı yapıyorum
seni bir şehir...
kapılarını zorluyorum
kapansın diye herkese
kaçıp içinde saklanasım var
en sıcak köşene
portakal ağaçları ekili içinde
limon çiçekleri hiç solmamış
birde ıhlamurlar,
en genç mevsiminde takılıp kalmış iğde çiçekleri
nergisleri saç diye takmışsın
ve
bir deniz kıyısındasın
rüzgarında;
bayılırım koku /su/ nda...
bulutların hep bembeyaz
hep o yağmurlar yağar
hep o güneş açar
hep gök kuşağı çizersin
kadim bir yapıdan ibaretsin
kadim
ve
güzel
kapat kapılarını
peşimden gelen var
öldürecekler gölgemi
bırakma
kapını kapa...
...
bir parça aydınlık buluyorum içimde
gözlerimi sokuyorum içine
o bozkırdan kalma rüyalar görüyorum
bir kısrağın yeleleri ellerimde
bulutların üstünde ben...
isa'yı geçiyorum
ellerinin kanı halen sımsıcak
ağzında
son yemekteki şarabın
mis gibi kokusu
sarhoş oluyorum...
muhammed mirac'ı henüz bilmiyor
belkide yalan!
yelesi ellerimde kısrağın,
bulutların üstünde bir deniz,
koşuyoruz...
...
üşüyorum birden
bir iğne batışı yalnızlık
en nazik yerine içimin
titremelere tutuluyorum
tipi oluyor uzaklığın
yolları kesiyor
aç kurtlar iniyor
gözlerindeki son fer'e bakıyorlar yüreğimin
iştahla!
ellerimle kapatmak istiyorum
ellerim yok!
/ellerim ol!/
...
bir tuhafım
hiç bir şey yapasım yok
oysa deli gibi koşmak istiyorum ve hanidir özlemini çektiğim serin bir hava var
ama
ben küsüm,
neye küsüm,
neden küstüm,
kime küstüm bilmiyorum...
...
seni istiyorum
hadi gel
hadi
senki
bir şubat sancısısın
annemin kasıklarındaki
doğuşumun müjdesi
hadi
tırnakları ol annemin
kerpiçlere geçir kendini
dizi ol; kırıl
suyu ol; ak
yeniden,
bir daha doğmak istiyorum ellerinde
hadi
beni
ellerine bırak...
...
ben küsüm,
neye küsüm,
neden küstüm,
kime küstüm bilmiyorum...
hadi
içine karıştır
benimle barıştır beni
bir kez daha
...
korkuyorum...
tutukla beni,
beni hapset,
hücrene at,
katıksız sevgine mahkum et!
...
hiç bir şey yapasım yok,
bir tuhafım bu gün,
hava parçalı şiirli
...
a&m

22 Ekim 2010 Cuma

18:25 yolcusu


...
18:25 yolcusu
...
"boş bir kırlangıç yuvasıydı sallanan
bileğinin ucunda..."
...
ellerinin boşluğu
zemheri oluyor ellerimde,
el salladığın tipi
ve
ben dağların ötesine gidiyorum
senden,
seni bırakıp...
/ki sen
bilmezsin sensizliği,
sorma bana,
anlatamam!
sen hiç sensiz kalmazsın
bu yüzdendir ki
bu ne menem bir acıdır,
anlayamazsın!/
şehrin küçülmeye başlıyor
gözlerimi açabildiğimce açıyorum
sanki şehrin büyüyecek
ama
yinede
başaramıyorum...
...
daha demin,
daha demin
üşümüş bir serçeydi
ellerimde ellerin...
ellerim sıcacıktı,
daha demin;
on sekiz yirmi beş'te...
...
avuçlarımda
bıçak kesiği bir soğuk,
şehrin ufalıyordu
ufaldıkça
tuz zerresi olup
düşüyordu avuçlarıma,
ellerinin boşluğu
bıçak kesiği bir soğuk
avuçlarımda...
...
bir tren kalkıyor avuçlarından,
amansız bir kar yağıyor,
göz gözü görmüyor,
sen bağırıyorsun
"on sekiz yirmi beş yolcusu kalmasın!"
nolurdu sanki
anlasaydın
ben
istedimki
avuçlarını yumasın...
...
on
sekiz
yirmi
beş...
bir tren
tek yolcusu ben
kalkıyor avuçlarından...
...
son kez bakıyorum,
bileğinin ucunda
boş bir kırlangıç yuvası sallıyorsun...
saat
on sekiz yirmi beş...
...
a&

20 Ekim 2010 Çarşamba

şehrimin sensiz hali...


...
Gecem erken dur dur
Gözlerine bakmazsam uzun bakmazsam
Gecem erken inecek bitecek tükenecek gibi de değil
Dur bi sokak daha aydınlık edineyim
Gecem erken
Arif DAMAR / Dur Dur
...
şehrimin sensiz hali
...
gaib'dir tüm sesler,
ürküten,
acıtan iğne gibi,
saçlarımın dibini...
kör hattatlar
yazar yazgısını;
kurşuni siyah...
baykuşlar çizer
duvarlarına
elden alil nakkaşlar...
tüm sokakları
cehennem ağzıdır;
bir ufacık adımını gözler
kan rujlu zebaniler...
tüm şarkılarının
makamı bayati,
orkestralar
mezarlıklarda kuruludur
ve
çan çalar,
sela söyler...
...
biri beni takip ediyor
adımlarımı sayıyor
bir tuzağa yürüyorum
hiç bitmesin istiyorum yollar,
bir kör kuyunun ağzıdır sonu,
biliyorum,
korkuyorum...
kaçıyorum önünden,
odama sığınıyorum,
düğmeye dokunuyorum;
simsiyah bir ışık!
dönüyorum
kapım yok,
pencerem kayboluyor bir anda,
perdelerim
kirli birer urgana dönüşüyor,
boynum,
tam kırılacak yerinden uyuşuyor...
ölüyorum...
...
son nefeste
son nefeste adını
adının harflerini topluyorum
kelime-i şehadet bilip
okuyorum...
...
bir ince ışık önce,
sonra yıkılır duvar,
aydınlık bir yol öncesinde
ve
sen
dağlarının başında/n
soluklar katıyorsun soluğuma,
ayaklarını ayaklarım yapıyorsun
koşuyorum...
dönüp bakmıyorum
sensiz şehrimin haline,
bakamıyorum!
gözlerinin feri sönmüş,
içi boşalmış
karanlık yüzlü bir kadavradır,
biliyorum...
.
.
.
yinede
yinede
koynunda
çiçekler saklı şehrimin
senin için,
sen geleceğin gün için ektiğim...
sen,
kurtulup kelepçenden
bir daha / gitmemek üzere
geleceksin
bekliyorum...
...
a&m
...
resim : Nehir

19 Ekim 2010 Salı

küs-me / mece


...
küs parmağımı kesip
cehenneme attım...
ama
sende
yapma...
artık küsecek parmağımda yok...
...
a&m

18 Ekim 2010 Pazartesi

"ruhum, mısra çekiyorum haberin olsun"


"hiç bir züleyha
beklemesin boşuna,
bu gece
tüm yusufları öldürüyorum!"
...
/ bir hançerdir sessizliğin
geceyi yırtan,
bilemezsin.../
...
bir yıldız kaydısı olup
tam içime düşüyorsun
uçurum oluyorum
boydan boya
üstümden
kendime bakıyorum,
korkuyorum,
sana tutunmak istiyorum;
sesini arıyorum
aşk yordamıyla...
...
derin bir sessizliksin,
sustuğun nefesim oluyor
daralıyorum...
...
sen
bir
yıldız kaydısı...
.
.
.
oysa
ben
sana
bakarken
kendi gözlerimi görürüm
ışıl ışıldır
ama
sen
bir yıldız kaydısı olursun geceleri,
gözümde
ışıkları söner şehirlerin
ıssızlaşırım
katran dereleri akar içimde
...
neden
ben
her gece
ıslanmış bir yaz böceği sesi
olurum;
duyulmam?
...
bir yıldız kaydısı olup
tam içime düşüyorsun;
dipsiz bir kuyu oluyorum
/kuyuda yusuf/
düştükçe düşüyorum
/hiç bir köle tacirinin urganı uzanmayacak/
...
elini tutamıyorum,
saramıyorum seni,
öpemiyorum
ve
hatta
sen korkarken uykularında
ben
çaresiz bekliyorum
tek bir şey kalıyor geriye
/alın terim kadar hakkım,
onuda saklıyorsun!/
ahhh!
son yeşili eylül'ün
seni özlüyorum
...
sağanak demiştin
sağ-anak...
işte
yine
biri
memelerine sım sıkı asılmış
gözlerimdeki bulutların
sağanak
sağanak
sağıyor
ve
ellerin / e
öyle
hasretim/
ve
öyle yabancı ki
ve
soğuk;
buzdan...
tutmaya çalışıyorum
üşüyorum
kayıp
düşüyorum
/ kuyuya/
sağanak
sağanak doluyorum içime
duy beni
boğuluyorum...
duy
duy
duy
yoksa
hiç bir züleyha
beklemesin boşuna
bu gece
tüm yusufları öldürüyorum...
...
a&m

15 Ekim 2010 Cuma

aşk ol / sun tanrı...



...
bende,
bende geçmişin tortusuyum;
birikmişim ellerinde,
çıkanların ardında
kalan,
gelen
de yada
gelen;
sonradan...
sende,
yağmurlarında yoğurup beni
şekle sokansın,
üfeyen sonra
ağzıma;
"ol!" diyenimsin
/lir telleri ile sevişen
parmaklar eşliğinde/...

/ellerinde varolmuşum yüreğinin/
yormuşum seni,
üç gün,
beş gün,
az yada çok
/söz konusu sen olunca
içi boşalıyor
zaman denen kavramın
artık hiç bir anlamı yok!/
asmışsın yorgunluğunu
benim kavak yelime,
uzanıp
dinlenmişsin
ve
aşk'a demlenmişsin...
...
"ol!"
dedin,
aşk oldu;
aşk oldun,
aşk oldum...
yaradanımsın,
biat ediyorum;
yüreğini secde bilip
kapanıyorum;
bir tırtıl kozası ruhum!
o ruh
artık senin yatağındır
bil!
tenine,
terine,
kanıma hazır,
hadi
koynuma gir...
.
.
.
senden
mavi bir kelebeğe
hamile kalıyorum...
...
aşk olsun tanrı
aşk olsun
aşk ol...
...
a&m

seni özlemek


...
demin,
daha demin
uzanıp ucuna dağlarının,
dudaklarına dokundum
dudaklarımla...
özlemini öptüm
en yangın halimle,
bulutlar duman duman...
çocuksuluğumun yüzünde
bir neron tebessümü...
...
a&m

14 Ekim 2010 Perşembe

yağmur bereli kırlangıç



ne kadarda severdim
o hallerini yağmurun,
sana
"sokağa çık,
birlikte ıslanalım" diyecektim
sustun!
siyah bir "sus" tun
birileri
düğmelerine basmıştı sustaların
ucu açık bıçaklar yağıyordu,
her damla
saplanıyordu etime,
kanıyordum
oysa
severdim o hallerini yağmurun
sana
"sokağa çık,
birlikte ıslanalım" diyecektim...
...
ucu açık bıçaklar yağıyordu,
delik deşik oluyordu
tenimde
dokunduğun
her yer
/parmak uçlarını
dilimin altında sakladım
korunsun diye
yinede!/
kanıyordum,
denize karışıyordum,
köpek balıkları
okyanuslardan
kan kokuma vuruyordu kendini
ve
sen
bilirsin
şemsiyeleri reddettiğimi,
sürüden ayrılan bir kırlangıcım üstelik
üstelik saçak altlarına haram demişim,
sesine sığınmışım
bilirsin...
yinede
sus-tun
gördüğün halde kanadığımı...
...
halen
akşamdan kalma
sadist bir yağmur
birer çelik ışıltısı
ve
bıçak iştahıyla
içime saldırmakta
ben;
yağmur yaralı kırlangıç...
yaralarıma
sardunya yaprakları basıyorum
ve
bir çocuk umuduyla
bekliyorum...
gök kuşağından önce gel,
aklım başımdan gitmeden...
...
"yağmur yağıyor,
sokağa çık,
birlikte ıslanalım;
kanım kanına karışsın"

13 Ekim 2010 Çarşamba

geldin - I



umut,
akşamdan kalma
bir türkü tortusudur
ve
o
akşamlar hep oldu bende,
türküde,
umutta...
gelecektin,
mutlaka gelecektin
söz vermiştin
bin yıllarca önce...
bekledim
bekleyecektim...
...
kaç kent kuruldu,
kaç savaş oldu,
kaç kent vuruldu?
ben,
kayıp bir çocuktum
yıkıntılar içinde
umuduna tutundu/ğu/m

henüz takvim icat edilmemişti,
saatleri bilmezdi kimse henüz
güneş tek hakimiydi zamanın
kaç sıcak
kaç yanış
kaç kuraklık geçirdim...
eylül gelecekti/n
yağmurlarınla,
arındırıp,
durultacaktı/n
bekledim,
sabırla!

dünya dümdüzdü
"dönüyor" diyeni yargıladılar
korktu,
inkar etti
ama
ben
hep
dönecek dedim
korkmadım yakılmaktan
inatla
dönecek!
söz vermiştin...

gelecektin
gelecektin
gelecektin
çünkü
geleceğimdin...
...
ve...
.
.
.
koştum sonra
tarihleri su gibi içip
zaman içinde zamana
inkarcı oldum
tüm yaşamışlığıma...
parmak atıp,
geçmişin rahmini deştim
ellerine düştü/m senin
anlamsız bir kan topağı tadında...
.
.
.
şimdi
buğday renkli
arınmış bir çocuğ /un/um
başaklarında,
zamanlardan bir eylül...
...
a&m

12 Ekim 2010 Salı

ve sair...



coğrafyanda
kaybolmuş
bir çocuk sesiyim
senli şarkılar söyleyen,
sana dair şarkılar...
...
kayalıklarına
rüzgarlı şiirler resmediyorum,
kırlangıç yüzlü şiirler,
deniz kokulu/m
umudu/m/u...
...
kıyılarında,
mutlu,
serseri bir martıyım
senin...
kızıl güneşinle oynaşır,
balıklarla öpüşürüm çığlık çığlık
hiç yolum düşmemiştir çöplüklere
mavi sularına vurgun/um...
...
tel örgüleri yıkmış
deli bir çocuk nefesiyim
nefesine karışan
nefes nefese...
nemrut yüzlü
bir yalnızlık
firarımı verir yoklamalarda.
inadına
adım yazılı durur defterlerde
oysa
hükmüm yoktur artık benim,
hükümsüzüm senden başka herkese!
...
ah
o
gecelerin yokmudur senin?
en çokta geceleri/n
geceler/in üşütür beni
yağmursuz ıslanırım.
sıtmalı bir çocuk gibi,
/yada dalda son yaprak de sen şuna,
son yaprağın düşerim korkusu koy adını/
titrerim...
bir rüzgar olur esersin
/benden uzağa/
soluğumu kesersin
uçamam peşin sıra
öldüresim gelir yelkovan kuşlarını
kıskançlığımdan!
...
bir
çocuk sevinciyim
coğrafyasında yüreğinin
ve
parmaklarına çizmişim yollarımı
ince
uzun...
tırnakların
ki
bir uçurum,
bırakma
düşersem
paramparça olurum...
...
bir
çocuk
şarkısısın
çatlak dudaklarımda
aşka dair...
...
ve sair...
...
a&m

7 Ekim 2010 Perşembe

Adem ile Havva ve Elma


...
ADEM ile HAVVA
...
ben,
simyacıyım...
toprakmışım bir avuç;
avuçlarımda
zerre zerre biriktirdiğim;
her gidenin ardında kalan...
ve
hep avuçlarıma yağdırmışım yağmurlarımı
kimseler görmemiş,
kimseler bilmemiş
/ve
ıslatmamışımdır hiç kimseyi.../
yormuşum sonra
yoğurmuşum,
her giden
ateşini bırakıp gitmiştir arkasında,
kendimi günahkar bilip
cehennemine atmışım;
pişmişim...
en sonunda
içim demişim
içimden demişim,
iç kopartıp
içimden,
sevmişim;
"ol sevgi ki;
altın eder toprağı..."
seni
altın bir bıçak yapıp,
saplamışım kaburgama...
...
ya da:
"aymışam yarı gecede,
seni bulmuşam sonradan..."


***

ve ELMA
...
ve
ısırıyorum...
dünyaysa
dünya,
ölümse
ölüm!
vaz geçiyorum
senin saltanatından tanrı!
bedelsin kaburgamın altın parçasına,
satıyorum seni;
reddediyorum senin cennetini!
korkmuyorum,
istediğin cehennemde yak beni!
...
"jilet yiyen kız merih'li gecem
birlikte bulacağız belâmızı
sonumuz kuşkusuz cehennem
kırmızı kırmızı kırmızı"

...
a&m

6 Ekim 2010 Çarşamba

bana bir güneş çiz


...
ocak'tı;
ayaz'dı,
bir sabaha karşıydı,
buz tutmuştum,
annem soğumaya yeni başlamıştı...
bir heykel kadardım
onun kadar sert
ve
onun kadar duygusuz...
ağlamadıysam burada eğer,
bir daha hiç kimse için
ve
hiç bir yerde ağlamayacaktım...
.
.
.
ey tuz /umun/ tanrısı
sözümden döndüm;
sana biat ediyorum...
.
.
.
yüzümün coğrafyasında
nehirleri keşfettim bu gün,
/hanidir kıyısında
şakıyan yağmur kuşları,
merak etmiştim...
sonra bulutlar,
sonra sağanak...
buymuş birazda
eylül'de ıslanmak,
buymuş demek ki
sırılsıklam aşk.../
...
artık,
yelkenler açılır gözlerimde;
hasretleri kavuşturur gemiler...
çocuk mutlulukları karışır suyuma
ufacık kulaçlarından...
mektuplar atılır
şişeler içinde,
faili belli aşkların
meçhul adreslerine...
martıları
çekip alırım çöplüklerden artık...
kimbilir,
belki
mutlu bir yunus bile çizersin;
kanamayan...
...
ve
fazla yağdırma,
taşmasın,
bulanmasın...
...
şimdi
bir iklim diliyorum senden,
bana
eylül'e yaraşır bir iklim çiz...
sarı saçlı tarlalar,
tarla kuşları,
yaz böceklerinin vayvelası olsun içinde...
göç'ü reddeden bir kırlangıç
iklime takılıp kalsın...
hiç bir bağ
bozguna uğratılmasın ama...
bulutları kaldır,
ince bir esinti koy,
/tatlı bir sızı gibi/
çocuklar uçurtma uçursun
masmavi gök yüzünde...
...
yık duvarlarımı benim,
gözlerimdeki sisi al
ve
bana bir güneş çiz
adı sen olsun...
...
a&m

5 Ekim 2010 Salı


...
sustun,
gittin,
seni bekliyordum oysa ben...
sana,
toprak damlı evlere nasıl yağar yağmur
onu anlatacaktım
ve
o evlerde yağmura eşlik edip
türkü söyleyen çocukları...
gittin!
seni bekliyordum oysa ben,
"yağmurda üşümüş kuşlar gibiyim"...

...
biri tanıktır,
camdan,
kapıdan,
bahçeden beni gözlüyor
biri,
birileri...
sokağa ne zaman adım atsam
peşimdeler
biliyorum,
acımı tutanaklara geçirecekler
ve yüzüme okuyacaklar günü geldiğinde
yokluğun;
suçuma en büyük kanıt!
gittin,
dön gel
karanlıklara düşürüyor beni sessizlik...
biri,
birileri
beni gözeltliyor
tutanaklara geçiyor sensizlik...
...
yağmur yağıyor,
biri,
birileri;
bir kadın,
bir erkek
beni gözetliyor,
sokağa şemsiyesiz çıkmamı bekliyor,
pusu kuruyorlar sevdama,
ıslatacaklar,
suçüstü yapacaklar!
...
yağmur yağıyor,
biri
derin derin soluk alıyor ensemde
ağzı tıka basa,
tahrip gücü yüksek bir kahkaha
patlasa öldürecek...
...
sana
toprak damlı evlere nasıl yağmur yağar
onu anlatacaktım oysa
ve
eylül yağmurlarının güzelliğini...
...
gittin...
...
geldiğinde
gök gürlesin üç defa
korkup sana sarılayım...
...
a&m

...
birazdan
bir bıçak inecek yüreğine rüzgarın;
dinginleşecek,
masmavi bir çarşaf olup gerilecek
ve
en yangın haliyle
kızıl bir güneş
denizin koynuna girecek...
çırpınacak deniz,
kuduracak,
kayalara vuracak kendini
dalga
dalga...
.
işte
ben,
bir yunus yarasıyım bu anlarda
kan
revan efkarım;
dilimde
bir balıkçının
aşka dair
yorgun bir türküsü;
sigara değmiş gibi yakar...
.
sen gelirsin yine aklıma;
düşlerimi götürürsün
tutup elinden,
bir çocuk gibi...
seni düşlerim,
sana düşerim...
...
bir keman çalınır bir yerlerde,
soyup kekeme derisini dilimin
sana bir şiir okurum
en şaşkınından...
bir bardak şarap,
/sen;
yalınayaklı bir çocuk,
rüzgara karşı duran./
kulaklarını
en umutlu harflerimle öperim,
şarabı
dudaklarından içerim
dolanıp beline...
güneşi
senin gözlerinde batırırım,
yunuslar oynatırım pırıltılarında
şen şakrak..
sesinin gölgesinde uyumak sonra
sarılıp boynuna,
dişlerinde öpmek
samanyolunu
utanmadan
ay ışığından...
.
güneşi kaçırıyorum
koynundan denizin,
sana getiriyorum...
varsın kesmesin rüzgar,
varsın beklesin deniz,
kudursun dalga dalga...
...
dilimde
en diri türküler...
...
a&m
...
resim : nehir / yunus yarası

1 Ekim 2010 Cuma


...
şimdi
bir ney sesidir zaman,
saatler sufi çalar,
takvimler sufi...
...
düşündümde,
nasıl olur
anarşist tasavvufu?
çünkü ben
toy bir miltanın
kavga iştahıyla
seviyorum seni,
ruhumun bir yanı
fırtınalı marşlar söyler,
bir yanı sufi...
...
bir neyzen
yüreğinden üfler dünyaya
kıyametidir aşkın,
mahşerin kopma an'ı
benim içimden bir ölü uyanır
silkinip üstünden karanlığını,
sen sonra
/ki
binlerce yıldır beklediğim,
sevdiğim binlerce yıldır./
elini tutuyorum
bir kelebek kanadı oluyor elimiz,
sarıdan sarı,
mordan mor
ve
illaki mavi...
diğer elimiz sonra,
sonra gövdemiz...
bir kelebek oluyoruz ikimiz
üzerinde dünyanın
en güzel renkleri
/ahhh ressam kız!
nedir bu ahenk?
aklımı başımdan alıyorsun/
...
bir su başıdır,
bir yaprağıdır salkım söğüdün,
bir çiçeğin tacı
en sakin yağmurların yağdığı,
güneşin en güzel açtığı,
gök kuşağının en güzel,
en tatlı rüzgarların estiği yerdir...
/ve
cennet eylül'de gizlidir
biliyormusun?/
...
şimdi
bir ney sesidir zaman,
saatler sufi çalar,
takvimler sufi,
aşksa bir ateş...
sen
ve
ben;
bir kelebek...
vuruyoruz kendimizi
döne döne
divane gibi,
pervane gibi...
...
yanmak gerek,
yanmak;
yanarak arınmak gerek...
...
a&m
...
Resim : Nehir / Yangın yeri