7 Kasım 2010 Pazar

senin adın eylül olsun

"inat!
geçmiş zamanlara,
aşkla!"

inkar etme
ben bilirim
ince bir hüzün var gözlerinde
hiç bir gülüşün/ün örtemediği...
en çokta içli şarkılar söylersin
avaz avaz
suskunluğunda
ve
kimseler olmadığında
ağlarsında / kim bilir?
kaç iklim dolaşmışsın,
derviş olup;
giyip yalnızlık hırkasını sırtına?
kaç coğrafyanın
en kadim dostusun?
kaç mevsim yanmışsın güneşte,
kaç mevsim üşümüşsün,
ıslandığın kaç mevsim?
...
/birinde seni görmüştüm,
bir sinema önündeydin,
afişe bakıyordun,
cebindeki paranı hesaplıyordun bir yandan
ve
eskimişti ayakkabıların...
kiraz geldi aklına, "en güzeli" dedin,
mevsimi değildi oysa,
yinede uzandın bir dala...
simitçi çocuk bağırarak geçiyordu,
sana bakıyordu alttan alta,
baksaydın eğer "abla, al" diyecekti...
ya serçe?
beklediki çekirdek serpeceksin yerlere,
bilmezdi sen çekirdeği çok seversin,
kıyamadın yinede,
külahı olduğu gibi yere,
hatta avucundakileri,
mutlu olduun cıvıltılarında.../ cıvıltılarıyla sevmiştim seni...
öğlen yemeği niyetine aldığın ekmeği balıklara attığında da ben seni sevmiştim,
martılarla bağrıştığında da.../ bağırışlarıyla sevmiştim; çığlık çığlık...
hani,
yıllar önce bir yağmur yağmıştı,
sen ıslanmıştın,
"bir şemsiye" demiştin...
işte
o gün,
o yağmurda
ben
bir şemsiyeydim,
ben gözlerimi /mi yummuştum/ ki
gör/e/medin...
kar yağmıştı
ayazdı
ellerin üşümüştü,
nefesindim!
hohlasan çatlatacaktım göğün buzunu,
parça parça edecektim!
ama,
yinede
ceplerin oldum...
yorgun bir anında
bir bardak çay kondu masaya
nasılda demliydim
nasılda demli
ve
buram buram...
sahi,
bir bayram öncesiydi
tebrik zamanıydı
ben
bir çocuk kartıydım ellerinde,
baktın
baktın,
defterinin arasına koydun sonra
hadi,
çıkarsana
oradayım hâla...
bahardı,
için kıpır kıpır,
incecik boynumdan tuttuğunu hatırladınmı,
saçlarımı yolduğunu birer birer?
seviyor
sevmiyor
seviyor
sevmiyor
seviyor
her seven bendim...
hatta
sen çocukken
bin yıl önce yani,
yani henüz doğmamışken
sen
ve
ben,
ağladığındım
kağıt helvacı yoldan geçerken
"sus"uydum annenin,
babanın verdiği sarı yirmi beş kuruş,
ağzının tadı,
yaramaz komşu çocukların kıksandığıydım...
çok kere görmüştüm seni
çok kere
çok.../
...
en güzel mevsim/in/de
yetiştim
onca
peşinden koştuktan sonra!
ne yaz
ne sonbahar
en güzel yerde
takıldım
sende kaldım
kırdım kanatlarını göç etmelerin,
vaz geçtim,
sana kondum tüm aklığımla...
...


sarı,
sıcak bir yangın örüyor içime
eylül,
yeni bir göğüs kafesi;
bir telkari ustasının sabrı
ve becerisi...
bu son olsun
senin
adın
eylül olsun...
...
a&m

7 yorum:

  1. şu an içinden geçtiğimiz mevsimin renklere bürünen yaprakları ayaklarıma serilmiş halı gibiler.
    bende prenses gibi.
    selamlar.......

    YanıtlaSil
  2. Kardeşim benim ya, ilk kez link vererek yorum bırakmışsın bana... bir kez blogspottan hoşlanmadığını yazmıştın ben de artık blog işini bıraktın sanıyordum...

    Benim mevsimimdir sonbahar herkes şaşr sanki ilkbaharı sevrim gibi gelirmiş onlara ma bu mevsimin doğayı uykuya yatırma halini pek severim ben...


    Sevgilerimle benim asi ve de mavi kardeşim

    YanıtlaSil
  3. Kardeşim benim ya, ilk kez link vererek yorum bırakmışsın bana... bir kez blogspottan hoşlanmadığını yazmıştın ben de artık blog işini bıraktın sanıyordum...

    Benim mevsimimdir sonbahar herkes şaşr sanki ilkbaharı sevrim gibi gelirmiş onlara ma bu mevsimin doğayı uykuya yatırma halini pek severim ben...


    Sevgilerimle benim asi ve de mavi kardeşim

    YanıtlaSil
  4. aha gerçek bir şair daha buldum.
    nasıl buldum?
    dedektörüm var:)

    YanıtlaSil
  5. Benimse sellükaların moruydu ilk yakamı bırakmayan;
    Eylül'ün ılıklığında...
    Yağmurun damlalarıydı ıslatmayıp okşayan...
    Deli bir sonbahar çizdim defterlerime...
    altın sarısı saçları, kırmızıdan duvağı ile.
    ......Bir bahar fışkırdı damarlarımdan...
    harika bir şiir insanın eylül olası geliyor...

    YanıtlaSil
  6. nehiro,
    sen eylül olmuşsun bile :))

    YanıtlaSil