25 Ağustos 2009 Salı

Hassiktir Kemal Abi!

Neredeydi Kemal abi hatırladın mı?

Kula Kemal abi, Kula…
Bir dinlenme tesisinde, bir yemekte karşılaşmıştık.
Hani oturmuştuk ya seninle iki bardak çayın hatırına.
Sıradan biriydin Kemal abi,
Plakanı bile fark etmemişlerdi arabanı yıkayan çocuklar,/ belki kalantorun, kodamanın teki diye arabana dahi tükürmüşlerdir, sen yoksulun hıncını bilemezsin Kemal abi, derdini dinleyip öğrenemediğin gibi!/
Ben tanıştırmıştım seni, göğsümü kabartarak *** grup başkan vekili demiştim. Memleket meselelerinden söz etmiştik ve bu ampullerin takiyesinden, yalanından, dolanından.
Sonra sitem etmiştim, Şahin abime ettiğim sitemlerin aynını,
Teşkilatların çok pasif kaldığına dair, pısırıklığına dair, vurdumduymazlığına, bana neciliğine dair.
Elini omzuma vurarak hak vermiştin bana, “Çok haklısın” demiştin hatırladın mı Kemal abi?
Kartvizitini vermiştin bana, her durumda istediğim gün ve saatte arayabileceğimi söylemiştin.
Kartvizite gerek olmadığını söylemedim sana, orası benim partim Kemal abi, benim babamın partisi!
Sen gideceksin ama benim çocuklarım halen orada olacaklar, o partide Kemal abi!
Dedim ya babamın mülkü orası, istediğim zaman seni defedebilirim ama gel gör ki namus belası işte!
Neyse Kemal abi,
O dinlenme tesisine girerken kaç kişi karşıladı seni, bir rakam verebilirmisin?
Peki ya çıkarken uğurlamaya gelen kaç kişiydi?
Tokalaşmaktan ve yanak yanağa öpüşmekten aciz hale geldiğin halen gözlerimin önünde. Az biraz samimiyet, az biraz halk olmak yetiyormuş demek ki, az biraz senlikten çıkıp ben olmak, çayı kıtlama içtiğimi fark etmek yetiyormuş.
Demek ki bu halkın dilini iyi anlamak ve iyi konuşmak lazımmış, Demirel gibi, Tayyip gibi.

Sonra seçimler oldu ve biz her zaman olduğu gibi üşenmeden tüm riskleri alarak – ki sürgün var işin içinde, daha kötü görevlere verilmek var, onur incitici durumlara düşmek var bu risklerin içinde ve daha kötüsü bir sudan bahane ile ekmeksiz kalmak var!
Çalıştık,
Çalışıyoruz,
Çalışacağız!
Sana rağmen Kemal abi!
Kötü misafirler için evimizi yakmayacak kadar akıllıyız ve kırılan kolu yen içinde tutmayı da biliriz!
Gerçekten… Ama gerçekten çok yoksul insanlarımız var,
İktidara boyun eğmemenin onuru ile yakacaksız, yiyeceksiz kalan insanlarımız var / Keşke onları tanısaydın Kemal abi, tanısaydın ve utansaydın!/
Bu insanlardan üç-beşine yine sizlerden söz alarak söz verdik, geçicide olsa belediyelerin birinde yaban ekmek parasına dahi olsa çalıştırmak için. Bu, ne suistimaldir, ne hırsızlıktır nede arsızlık.
Bu, o onurlu insanların göğüslerine takılacak birer madalyadır eğer anlayabilsen!
Seçimler bitti,
Çok ta iyi sonuçlar aldık, yıkamadıksa da kalelerini çok kötü sarstık, sen dik durabilirsen ve anlayabilirsen / ki sende o basirette, o cesarette yok! / bir dahakinde o kaleleri yerle bir edeceğiz.
Sen zannetme ki İzmir destanını sen yazdın!
O destanı da biz yazdık, karanlığın karşısında güneş gibiydik, bizdik, sen değildin o! Bizdik… Varsın o şehirli olmayalım, en az o şehirliler kadar çalıştık ve sahip çıktık oraya. Çünkü o şehirdeki mücadele aydınlığın karanlığa karşı verdiği mücadele idi, sen-ben yoktu orada, onur vardı, namus vardı, haysiyet vardı!
Sıra geldi verilen sözlere, utanıyorduk yalancı çıkmaktan, çünkü asla yalancı olmadık biz!
Randevu aldık, Aliağa’ya gel dedin.

Gün geldi davetinizi emir sayaraktan işimizi-gücümüzü koyup geldik sana.
Keşke kovsaydın Kemal abi!
Anlattık derdimizi, anlatmaya çalıştık, daha ilk cümlemizi kuramadan…
“Orada dur!” Dedin.
Ve söylediğin kelime harfi harfine buydu:
“Benim oğlum ODTÜ mezunu, ben oğlumu dahi belediyelere sokamadım, yavrum Dubai’lerde sürünüyor altı yıldır, bu durumda kimse benden belediyeler için iş isteyemez!”
Hassiktir Kemal abi!
Hassiktir!
Hatta büyük harflerle HASSİKTİR!
Sen hocanın fıkrasını bilirsin değil mi?
Hani misafirin önünde bal yermiş ve bağırırmış, feryat edermiş “Ahhh öldüm- Vahhh öldüm” diyerekten.
Misafir aç, takatsiz…
“Hoca hoca… Ver o balı birazda biz ölek” demiş…
Şimdi o misal Kemal abi,
İmkanın varsa bizim yoksullardan birkaç tanesini Dubai’ye yolla birazda onlar sürünsün, sürünmek yetmesin gebersinler. Senin oğlun sürünüyor canları senin oğlunun canından daha mı tatlı?

Keşke gerçekten sosyal devlet olabilsek ve kimsenin aşa-işe-ekmeğe ihtiyacı kalmasa, devlet kendi otomatiği ile bu sorunları kendiliğinden çözse.
Ama yok, olmuyor, 60 yıla yakın süredir egemen olan faşist-gerici-kapitalist güçler buna izin vermiyor.
Umut yoksullar için yerel seçilmişlere kalıyor.
İş istenmesi elbette hoş bir şey değil. Ama ya karşındaki hiç insanlar iş istemeden kendi çevrelerini evlerinden alıp masalara oturtuyorsa?
Biz masa başı işte istemedik o yoksullara.
Benim bu gücüm yok deme sakın, sakın deme!
Ahlak meselesi de deme, İsmet Paşa’nın namuslular ve namussuzlar hakkındaki sözlerini hatırlatayım sana Kemal abi!

Sen yumuşacık koltuğunda sıcacık otur bakalım Kemal abi,
Devam et Kemal abi, devam et.
Ama düşün, hangi saltanat bir ömür devam etmiş?

1 yorum:

  1. Okul bitince beş yıl hem geçici işlerde çalıştım hem iş aradım.Bu yüzden bilirim işsizlik berbat bir durumdur.İş ve işçi bulma kurumu bile ''git torpil bul'' dedi.Neyseki bir sınavla şimdiki görevime geldim.Şu kalkınma planlarının kimleri kalkındırdığı belli.
    Sağlıcakla kal

    YanıtlaSil